3 Temmuz 2009 Cuma

dört

Sveta bilgisayarı kapatmak için hamle yaptığında gönderdiği mesaja cevap gelmediğini görüp canı sıkıldı. Sonra kendi kendine hayret etti. Sadece on beş dakika sohbet ettiği, yüzünü görmediği, sesini duymadığı birisi için mi üzülüyordu. Bunun daha önce yaptığı sanal sohbetlerden ne farkı vardı. Umursamaz bir tavırla bilgisayarı kapatırken internetin fişini sabahtan çektiğini ve bir daha takmadığını farketti. Bu durumda gönderilmiş olsa bile mesajın ulaşması mümkün değildi. Fişi yavaş olmaya gayret göstererek yerine takarken hemen şimdi bir mesaj almayı ne kadar çok istediğini farketti. Ama beklediği olmamıştı. Kendini büyük bir hayal kırıklığının girdabında hissetti. Aynı zamanda bu haline anlam verememenin şaşkınlığını yaşıyordu. Bu kadar beklenti içine girmek bu kadar kendini kahretmek de neyin nesiydi. Hem şaşkın hem kırgın bilgisayarı kapattı. Ekranda kaybolan gül resminin kendisine gülümsediğini hayal meyal gördüğünde “artık dinlenmem lazım” diye düşündü. “Halüsinasyon görmeye başladım.”
Kapıyı kapatıp merdivenlere doğru bir iki adım atmıştı ki vedalaşmadan çıktığını farketti. Geri dönüp kapının tokmağını çevirdi. İçeriden telaşlı bir koşuşturma gürültüsü geldi ve geçti. Kafasını uzatıp “Yarın görüşürüz. Kusura bakmayın dalgınım biraz. Vedalaşmayı unutmuşum” derken gözüne biraz önce kapattığı bilgisayarın pırıl pırıl ekranı takıldı. Koşuşturmanın sebebi anlaşılıyordu. “Ne ayıp!” dedi gözlerini arkadaşlarının üzerinde gezdirirken. Hiç kimse cevap vermedi. Ofiste suçluluk halinin verdiği ağır, dayanılmaz bir hava vardı. Bilgisayarın başına gelip tekrar kapatmak için fareyi eline aldığında kime nasıl ve ne kadar güvenebileceğine dair kafasında binbir soru fink atıyordu. Kapatacağı bütün programlarda kayıtlı olan şifrelerini sildi. Ayağa kalkıp kapıya doğru yürürken “galiba size lazım” dedi. “Buyrun. Daha önce söyleseydiniz açık bırakırdım.” Cevap beklemeden çıkıp gitti. Arkasından pişmanlık ve mahcubiyet dolu bakışların kendisini izlediğini hissediyordu. Merdivenleri inerken başka bir çift gözün daha arkasına takıldığını hissetti. Merdivenlerin alt kata inmek için kıvrıldığı yerde başını yukarı kaldırıp baktı ama bir şey göremedi. Tedirginlikle adımlarını çabuklaştırıp dış kapıdan kendini sokağa attı. Çok soğuk bir rüzgarın yüzünü yalayıp geçmesinden sonra atkısını yüzüne sarmayı akıl etti. Daha bir hafta önce bir yüz felci tehlikesi geçirdiğini hatırlayıp yüzünü buruşturdu. Otobüs durağına yaklaştığında hala o rahatsız edici bakışlar üzerinden ayrılmamıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder